Hakkımda

Fotoğrafım
UŞAK ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAK. COĞRAFYA 1.ÖĞRETİM 100909053

31 Mayıs 2011 Salı

MEDENİYET

 Medeniyet, bir ülke veya toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat,bilim,teknoloji ürünlerinin tamamını ifade eder. Uygar kelimesi, yerleşik hayata ilk geçen Türk kavimi olan Uygurlardan gelmektedir.
Medeniyet ve uygarlık kavramları çoğunlukla aynı anlamda kullanılmakla birlikte, uygarlığın daha geniş bir anlam taşıdığını ifade etmek mümkündür.
Medeniyetin, belirli bir insan topluluğu veya topluluklarının belirli bir coğrafya üzerinde ve belirli bir zaman içinde ortaya koydukları değerlerle sınırlı olmasına karşı; uygarlık kavramının, binlerce yıl devam eden gelişmeler sonunda, insan aklının, bilim ve teknolojisinin katkısı ile ortaya çıkan ve tüm insanlığın eseri ve malı olan evrenselliği sözkonusudur.
    Uygarlığın doğuşuna ve yükselişine Çin'den Uygur ve Orta Asya Türklerine; Hindistan'dan ve Mezopotamya medeniyetinden eski Mısır medeniyetine; Ege kıyılarındaki antik çağ sitelerinden Roma'ya; Batı Avrupa'da aydınlanma çağını yaratan, sanayi inkılabını gerçekleştiren milletlere ve nihayet Amerika ve Uzak Doğu'daki Japonlar'a kadar, tarih boyunca sayılamayacak kadar çok ülkenin ve ulusun katkısı olmuştur ve olmaya da devam etmektedir.

30 Mayıs 2011 Pazartesi

ANADOLU MEDENİYETLERİ

Anadolu Medeniyetleri
Tarih boyunca bir çok önemli uygarlığın barındığı Anadolu, başta Hititler, Frigler, Urartular olmak üzere, günümüzde tam olarak ortaya çıkarılmamış onlarca medeniyeti ve kavimleri ile, dünya tarihine bir çok “ilk”e şahitlik etmiştir.

Masallara konu olan bir gizem barındıran, felsefi düşüncenin çıkış noktası olan Doğu ve Batı’nın verimli toprakları üzerinde kurulan Anadolu Uygarlıkları, dünyaya miras bıraktıkları, kazandırdıkları gelişme ve yeniliklerle de tarihteki yerini almıştır. Doğu mistisizminin doğuşunu gören, matematiğin ve astronominin, geometrinin ortaya çıkışındaki öncü isimleri büyüten ve Doğu’sundan Batı’sına nakledilen bilginin inanılmaz evrimini gören Anadolu’daki uygarlıkların, gelişim basamaklarında insanlığa olan yardımı da böylece görülebilmektedir.
Anadolu Uygarlıkları, tarihin önemli süreçlerini yaşamış, ortaya çıkan ve henüz çıkmamış olan, derinlerde yatan medeniyetleri kadar, bekletmekte olduğu gizemle de değerini korumaktadır.

29 Mayıs 2011 Pazar

HİTİTLER

Hititler, tarihte Anadolu'da devlet kurmuş bir uygarlıktır. Hint-Avrupa dil ailesi'ne dahil bir dil konuştukları için Hint-Avrupa kökenli bir topluluk olduğu kabul edilmektedir. M.Ö. 2000 yıllarında Anadolu'ya göç ederek yerli Hatti (Eti) Beylikleri üzerinde hakimiyet kurdukları bilinmektedir.

Anadolu Yarımadası'nın bugün için bilinen en eski adı Hattuşaş Ülkesi idi ve bu topraklar 1500 yıl boyunca Hatti Ülkesi olarak bilindi.Bu ad o kadar yerleşmişti ki Anadolu'yu istila eden Hititler bile yeni yurtlarından söz ederken Hatti Ülkesi deyimini kullanmışlardır. Oysa sonradan yine tabletlerden öğrenildiğine göre, söz konusu Hind-Avrupalı halk kendini Nesice konuşan Nesililer olarak anıyordu. Ancak Hitit biçimindeki adlandırma, Eskiçağ tarihi çevrelerinde yayıldığı için onu değiştirmek güç olurdu. Zaten filologlar söz konusu Hind-Avrupalı kavim için Hatti sözcüğünü olduğu gibi almayıp, onun Ahd-i Atik'de zikredilen "Heth" ve "Hittim" şeklinden esinlenerek Almanca Die Hethiter, İngilizce The Hittites, Fransızca Les Hittites ve İtalyanca Gli Ittiti deyimlerini üretmişlerdir. Türkçe'de ise önceleri Eti sözcüğü kullanıldı, şimdi ise Hitit deyimi yerleşmiştir.
Anadolu'ya geliş yönleri arasında, Kafkasya üzerinden, Çanakkale Boğazı'ndan ya da Karadeniz'den olmalıdır. En genel kabul gören görüş, Kafkasya üzerinden Anadolu'ya indikleri yönündedir. Tarihteki ilk kralları Kuşşara kralı LeonUgur'dır. İlk yerleşim yerleri ise Hattuşaş'dır. Pithana'nın oğlu Anitta zamanında başkentleri Neşa (Kaniş-Kültepe) olmuştur. Anitta, Hitit krallığının başkenti olan Hattuşaş'ı (Boğazköy), çok büyük hazineleri olduğunu tahmin ederek kuşatmış fakat şehirde herhangi bir şey bulamayınca kızarak şehri tamamen yakıp yıkmış ve ünlü lanetini savurmuştur: “Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuşaş’ı yeniden iskan ederse gökyüzünün (Fırtına Tanrısı’nın) laneti üzerinde olsun." Daha sonra Anitta'nın soyundan gelen torunu Hattuşaş'ı bu kez Hitit krallığının başkenti yapacak ve kendisine de "Hattuşili" adını verecektir. Hattuşaş Antik Kalıntıları bugün UNESCO'nun Dünya Kültür Mirasları listesinde yer almaktadır. Hititler yerli halkın ekonomik ve kültürel etkilerinden etkilenerek dil ve dinlerini benimsemiş ve ırklarını Hatti ırkının içinde eritmişlerdir.
Hititler, Asurluların Anadolu’ dan çıkmak zorunda kalmasıyla devlet idaresini ellerine almışlardır. Anadolu’nun yerli halkıyla kaynaşıp Hitit Devleti’ni kurmuşlardır. Bu devletin kurucusu Labarna‘dır. Başkenti ise Hattuşaş’ dır. (Boğazköy). Hitit tarihi M.Ö. 1650 - M.Ö. 1450 Eski Krallık Devri ve M.Ö. 1450 - M.Ö. 1200 İmparatorluk Devri olmak üzere iki safhada incelenir. Hitit Devleti'nin kuruluşundan itibaren, sanattaki Mezopotamya'lı unsurlar kaybolarak, Anadolu'nun yerli sanatıyla birleşmiştir. Sanatta, boyutları büyümüş anıtsal eserler ortaya çıkmıştır. Mabetler, saraylar, sosyal yapılar, kaya kabartmaları ve orthostatlarla (bina cephelerinde alt sırada yer alan kabartmalı taşlar) önceki sanattan ayrılır. Aslında Hattiler'e ait olmasına rağmen Hitit Güneş Kursu olarak anılan törensel nesne, Hititlerin sembolü kabul edilir.

28 Mayıs 2011 Cumartesi

FRİGLER

Frigler (MÖ 750 - MÖ 300), MÖ 1200'lerde Trakya ve Boğazlar üzerinden Anadoluya gelen ancak MÖ 750'lerde ortaya çıkan topluluk.
Anadolu’ya göç eden Balkan kökenli boylardan olup siyasi bir topluluk olarak ilk defa MÖ 750’den sonra ortaya çıkmışlardır. Midas döneminde ise (MÖ 725-695/675) bütün Orta ve Güneydoğu Anadolu’ya egemen, güçlü bir krallık düzeyine ulaşmışlardır.

Tarihçi Herodot ile coğrafyacı Strabon’a göre Frigler, Avrupalı bir kavimdi ve Anadolu’ya gelmelerinden önce “Brigler” olarak anılıyorlardı. Friglerin ilk kralı ülkenin başkenti Gordion’a adını veren Gordias’tır. Tarihçi Arianos’a göre Gordias Thelmessos’lu (Fethiye) bir kadınla evlenmiş ve Midas adını verdiği bir oğlu olmuştur. Geçmiş dönemlerine ait kesin bilgiler bulunmayan Friglerin en çok bilinen ve meşhur kralı Midasdır. Ancak yapılan bazı araştırmalara göre Frigyalıların bütün krallarına Midas adını verdiği de söylenmektedir.
İlk önce Bitinya adı verilen Karadeniz'in batı kıyılarına, daha sonra şimdiki Eskişehir, Afyon, Ankara ve Sakarya vadilerini içine alan bir bölgede yerleşen Frigler, ilerleyen zamanla daha geniş bir alana yayılmışlardır.
Asurlar ile sürekli savaş halinde olan Frigler, Midas'ın tahta geçmesiyle beraber Asurlar’la barış yaparak Güneydoğu sınırlarını güvence altına aldılar. Midas ardından Batı Anadolu kentlerinden Kyme kralının kızıyla evlenerek batı ülkeleriyle dostça ilişkiler kurmaya yönelir. Ayrıca Fildişi tahtını Yunanistan’daki Delfo Apollon Tapınağı’na armağan ederek Kıta Yunanistanı ile ilişkileri güçlendirir. Gordion’da yapılan kazılarda ele geçen Yunan çanak-çömlekleri bu ilişkilere ait diğer örneklerdir.
Ancak bu barış dönemi, MÖ 700 yıllarına doğru, Kafkaslar üzerinden Doğu Anadolu’ya giren Kimmerler'in, önce bölgedeki Urartular’ı güçsüzleştirdikten sonra Kızılırmak’a kadar gelmeleriyle bozulur. Frig-Kimmer savaşı sonunuda Frigya tamamen tahrip olur. Kral Midas yaşanan bu hezimet üzerine yaşamına son verir (MÖ 676). Batıya kaçan Frigler, küçük beylikler halinde bir süre daha varlıklarını sürdürürlerse de Lidyalıların egemenliğine boyun eğerler.
Friglilerde inanç ise tanrıça idi en bilinen tanrıçaları ise Kibele'dir.

27 Mayıs 2011 Cuma

LİDYALILAR

LİDYALILAR Anadolu'nun batısında Gediz ve Menderes ırmakları arasında kalan bölgeye İlkçağda Lidya, bu topraklarda oturanlara Lidyalılar denilmiştir. Hint - Avrupalı bir kavim olan ve doğudan Anadolu'ya gelen Lidyalılar önce Hititlerin daha sonra da Frigyalıların egemenliği altında yaşadılar. Dilleri, Hitit dili ile benzerlik göstermektedir.
Lidyalılar, Frigyalıların yıkılmasından sonra Kral Giges zamanında bağımsız bir devlet kurdular (M.Ö. 687).
Lidyalıların başkenti, dönemin en büyük ve zengin kentlerinden olan Salihli yakınlarındaki Sardes (Sard)’dır.
Giges, devletin sınırlarını genişletti. Doğu sınırları Kızılırmak ırmağına kadar uzandı.
Kimmerlere karşı Asurlularla işbirliği yapmışlar ve bunun sonucunda Kral Yolu Asur'a kadar uzanmıştır.
Kral Alyattes zamanında Medlerle savaş yapıldı. MÖ 585 yılında barış yapılarak, Kızılırmak iki devlet arasında sınır oldu.
Ayrıca Lidyalıların parayı bulan ilk uygarlık olduğuna dair yaygın bir kavram yanılgısı vardır, oysa para çok daha eski bir medeniyet olan Sümerler'de ve Mısır'da da vardır. Gerçekte Heredot, Lidyalıların gümüş ve altın madeni parayı ilk defa kullandığını yazar. Başka deyişle Lidyalılar zaten var olan para sisteminin aracı olarak altın ve gümüşü tercih eden ilk uygarlıktır.

Son kralları Krezus dönemi Lidya'nın en parlak zamanı oldu. Başkentleri Sard aynı zamanda dönemin kültür ve sanat merkeziydi. Ancak bu durum uzun sürmedi. Adalar (Ege) Denizi’ne çıkmak istemeyen Pers Kralı Kyros (Kirus), Mısır'la ittifak yapan Lidya Kralı Krezus'u yenerek Lidya Krallığına son verdi (M.Ö. 546).

26 Mayıs 2011 Perşembe

İYONLAR

İyonya (Yunanca: Ιωνία / Ionia), Anadolu'da bugünkü İzmir ve Aydın illerinin sahil şeridine Antik Çağ'da verilen addır.
İyonyalılar dönemlerindeki özgür ve halkın haklarını koruyan yönetimleri sayesinde baskı altında kalmadan bilim, ticaret vb. şeylere yönelmişlerdir. Bu yaptıkları şeylerle dönemlerinde gelişmiş bir devlet olmuş ve gelecekteki çoğu özgür devletin kurucusu olmuşlardır. İyonya dönemlerinde halkı baskı altına almayan çok az sayıdaki ülkeden biridir. Ayrıca devletin dini yoktu. Bu sayede çoğu bilim insanını getirerek büyük ilerlemeler sağlamışlardır.
Coğrafya

İlk Çağda, Anadolu’nun batı kıyılarına Yunanistan bölgesinden gelen Aiol ve Dorlar gibi yerleşen İyonlar, yaşadıkları bölgeye adlarını vermişlerdir. İyonya, batıda Ege Denizi; doğuda Lidya ve güneyde Karya ile Dor şehir devletleriyle çevrelenmiştir.
Strabon bölgenin kuzey ve güney sınırlarını Hermos(Gediz Nehri) ile Maiandros(Büyük Menderes Nehri) Irmakları olarak belirlemiştir. Ayrıca Sakız Adası ve Sisam Adası gibi adalarda, İyonya içinde sayılır.
Tarih
Bugün Yunanistan’ın bulunduğu bölgeden gelen İyon kavimleri burada yerleşmişler. Yüksek bir uygarlık kurmuşlardı. Kıyı şehirleriyle Ege Denizi’ndeki adaların bir kısmı İyonlara aitti. İyonlar 12 şehir devleti kurmuşlardır ve bu 12 İyon şehrinin MÖ.1000 yılında kurulduğu tahmin ediliyor. Bu şehirler kısa bir süre içinde gelişmiş, batının birer uygarlık merkezi hâline gelmişti. Bu şehirler Efes,Selçuk Kolofon, Milet, Myus, Priene, Lebedus, Erthrae, Klazomensa, Phokaia (Foça), Smyrna (İzmir) ile Khios (Sakız) şehirleridir. Bu şehirler içinde Efes ve Milet, devrin bir kültür ve uygarlık merkezi olmuştur.
MÖ.700 yılında Lidya Kralı Giges, İzmir ve Milet şehirlerini istilâ etti, diğer şehirler ise ekonomik açıdan Lidya’ya bağlandı. MÖ.560-545′te Lidya kralı Kresus, İyonya’yı Lidya Krallığı’nın egemenliği altına aldı. Lidya Krallığı’nın Persler tarafından yıkılması ile Perslerin egemenliğini kabul ettiler.
İyon nizamı, Grek mimarisinde Dor nizamından sonra ortaya çıkmış yapı nizamıdır. İyon nizamında da karakteristik özellik sütunlarda toplanmıştır. Bu nizamla yapılmış tapınak sütunları ince uzun sütunlardır. Bir kaide üzerinde yükselmekte ve kıvrımlı başlık taşımaktadır. Sütunlar üzerinde taştan basamaklar yer alır. Frizler ince uzun bir şerit halinde olup, üzerleri kabartma resimlerle süslenmiştir.
İyonlar denizci insanlardı. Birçok Akdeniz limanlarına mal taşıyarak hayatlarını kazanıyorlardı. MÖ. VIII.-VII. ve VI. yüzyıllarda en parlak devrini yaşayan İyon uygarlığı, V. yüzyılda Atina uygarlığının doğmasında önemli rol oynamıştır. İyonya, İyon felsefesinin beşiğidir. İyonya’da filozoflar, kendi aralarında bir İyon felsefesi kurmuşlardı.
Bu filozofların başında Thales gelir. Thales doğada en üstün kuvvetin su olduğuna inanmıştır. Thales’ten sonra Anaksimander ile Anaksimenes de her şeyin belirli bir kudrete bağlı olduğunu söylemişlerdir. Anaksimenes en üstün kuvvetin hava olduğunu söylemiştir.
İyonlar heykelcilikte, mimarlıkta da çok ilerlemişlerdi. Efes’teki Artemis Tapınağı, Samson’daki Hera Tapınağı İyonya mimarlığının şaheserleridir.
Bölgede bulunan 12 bağımsız sahil kenti (Kuzeyden Güneye) Phokai (Foça), Klazomeni, Erythri, Teos, Kolophon, Lebedos, Ephesos (Efes), Priene, Myos ve Miletos (Milet) ile birlikte Khios (Sakız) ve Samos (Sisam) ada kentleri idi. Bu kentler MÖ. 1000 dolayında Dorlardan kaçan Akalar tarafından kurulmuş 12 bağımsız şehir devletidir.
MÖ 7. 8. ve 6. yüzyıllarda İyon kentleri (özellikle bunların en önemlileri olan Ephesos, Miletos ve Samos) tüm Akdeniz havzası üzerinde güçlü bir ticari egemenlik kurdular; bilim, sanat ve felsefe alanında, daha sonra gelişen Yunan ve Roma uygarlıklarının temeli olarak kabul edilen büyük başarılara imza attılar.
İyonya MÖ. 546 yılında Ahameniş İmparatorluğu egemenliğine girdi. MÖ. 502-496 yıllarındaki İyonya İsyanı'nın yenilgisinden sonra yıkıma uğrayarak önemini ve gücünü kaybetti. MÖ. 133'ten sonra Efes ve Milet, Roma İmparatorluğu’nun “Asia” eyaletinin önemli kentleri olarak yeniden kalkındılarsa da, MÖ. 6. yüzyıldaki kültürel ve siyasi önemlerine tekrar kavuşamadılar.

Eski Farsça "İonan" adı, Perslerin İyonyalılara vediği isimdi. Farsça ve Arapçadan Türkçeye Yunan biçiminde geçen bu ad, daha sonra Helen ulusunun tümü için İslam kültürel dairesindeki ulusların kullandığı ad oldu.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

URARTULAR

     Urartular, Başkenti Tuşpa (Van) idi. Urartu Devleti en güçlü döneminde (M.Ö. 8-7.yy), günümüzdeki Doğu Anadolu, Kuzeybatı İran, Irak'ın küçük bir bölümü ile kuzeyde Aras Vadisi'ne egemendi.






Coğrafya
    Devletin başkenti Doğu Anadolu'da Van Gölü'nün doğu kıyısında yer almaktaydı; daha geç dönemlerdeki adıyla 'Tosp', Urartucadaki 'Tuşpa'ya dayanmaktadır. Van Gölü denizden 1625 metre yüksekte olup Urmiye Gölü'nden 336 metre daha yukarıda yer almaktadır. 3400 ve 5000 km²'yi bulan alanlarıyla her iki gölde Anadolu-İran bölgesinin en büyük gölleridir. "Deniz" olarak da değerlendirilirler. Asurlar (Aşurlar, eski Asurlar)'ın coğrafi metinlerinde Van Gölü'nden "Nairi'nin Yukarı Denizi", Urmiye Gölü'ndense "Nairi'nin Aşağı Denizi" olarak söz edilir. Bugün dahi Urumiye Gölü'nün Farsça'sı "Deryeça" yani "Küçük Deniz" anlamındadir. Urartu yerleşim bölgesinin sınırlarını, batıda Karasu-Fırat, kuzeyde Kuzey Ermenistan dağları, doğuda İran Azerbaycan'ındaki Savalan Dağları, güneyde ise Zagros Dağları'yla birleşen Doğu Toroslar oluşturur. Efsanevi Ağrı Dağı bu dağlık bölgenin orta noktasındadır. İncil'deki masoretik ünlüleştirmeden ötürü bu dağ, Urartu adının "R R T" ünsüzleriyle yazılması sonucu "Ararat" adını almıştır. 5165 metrelik yüksekliği ile Büyük Ağrı Dağı, Kafkasya'nın güneyindeki en yüksek dağdır. Küçük Ağrı Dağı, Tendürek, Aladağ, Süphan Dağı ve Nemrut Dağı gibi genelde 3000 metreyi geçen diğer dağların çoğu Van Gölü yakınlarında yer almaktadır.

Tarih
    Tevrat'ta Ararat olarak bahsedilmektedir. Daha sonraları Asur yazıtlarında Uruatri biçiminde rastlanır. Bu belgelerden anlaşıldığına göre M.Ö. 13. yy ile 9. yy arasında Uruatri ve Nairi gibi toplumlar Doğu Anadolu'da beylik ve aşiretler halinde yaşamaktaydılar. M.Ö. Onüçüncü yüzyılda Urartu'ların tek bir devletten oluşmadığı ve daha ziyade değişik kabilelerden oluşan bir konfederasyon şeklinde yönetildikleri varsayımı kralların sözlerinden anlaşılmaktadır. Demir Çağına girilmesiyle birlikte demir silahların askerî alanda kullanılmaya başlanılmasıyle birlikte askerî başarılar hızlandı. Böylece yüzyıllardır süregelen birleşme süreci neticesinde M.Ö. 858-856 yıllarında Asurluların Kral III. Şalmaneser komutasında Urartu içlerine yaptığı akınlar neticesinde Urartu Aşiretleri arasındaki birleşme süreci hızlandı ve yaklaşık M.Ö. 844 yılında Van Gölü kıyısında Tuşpe'de I. Sarduri'in idaresi altında birleşme gerçekleştirilerek Urartu Krallığı ortaya çıkmış oldu. İlk Urartu yazıtı ve Van Kalesi'ndeki ilk anıtsal mimari bu krala aittir. M.Ö. 7. yüzyıldaki en güçlü krallardan biri olan II. Rusa'dan sonra ise gittikçe zayıflamış ve M.Ö. 6. yy sonlarında tarih sahnesinden çekilmiştir. Urartu krallarının sıradüzeni ve tarihlendirilmesi, daha iyi belgelendirilmiş Asur kralları listesi ile kurulabilen paralellikler yardımıyla sağlıklı hale getirilebilmektedir. Urartu-Asur savaşları ve Urartu Devletine Medlerin çeşitli akınları nedeniyle gittikçe zayıflayan devlet M.Ö. 2. yüzyılda yıkılmıştır. Ayrıca Babil Tarih kaynaklarında İskit akınlarının Urartuları zayıflattığı desteklenir.

24 Mayıs 2011 Salı

ANADOLUYA HAKİM OLAN DEVLETLER

ANADOLU'YA HAKİM OLAN DEVLETLER
1)- PERS İMPARATORLUĞU: Anadolu M.Ö 543-333 yılları arasında İran'da kurulan PERS İMPARATORLUĞUNUN hakimiyetinde kaldı.
2)- İSKENDER İMPARATORLUĞU: Makedonya kralı II. Filip'in ölümüyle yerine geçen oğlu BÜYÜK İSKENDER Asya seferine çıkarak büyük bir imparatorluk oluşturmuştur.
ASYA SEFERİ: Büyük İskender bu seferle Anadolu, Suriye, Mısır ve Hindistan'ın bir bölümünü ele geçirdi. Pers İmparotorluğuna son verdi. Bu sefer dönüşünde yolda öldü.
HELENİSTİK MEDENİYET:
Büyük İskender'in Asya seferi sırasında Yunan Medeniyeti ile Doğu Medeniyetleri birbirlerinden etkilendiler. Böylece doğu ve batı medeniyetlerinin karışımından HELLENİZM MEDENİYETİ ortaya çıktı. İskender'in ölümünden sonra Anadolu'da küçük krallıklar kuruldu. Bunların başlıcaları;
a) BİTİNYA KRALLIĞI: Kuzeybatı Anadolu'da
b) PONTUS KRALLIĞI : Karadeniz'de
c) BERGAMA KRALLIĞI: Batı Anadolu'da kurulmuştur.
Bergama
Bergama kralları bilim, edebiyat ve sanata önem verdiler. Koyun ve keçi derisinden PARŞÜMEN kağıdını icat ettiler. Bu sayede pek çok kitap günümüze geldi. Yine Bergama Krallığı Döneminde yapılan ZEUS tapınağı meşhurdur.


 


 
3)- ROMA İMPARATORLUĞU:
* İtalya'da kurulan bu devlet kısa zamanda Avrupa, Asya ve Afrika topraklarına yayılmıştır. 395 yılında Batı ve doğu Roma imparatorluğu olarak ikiye ayrılmıştır. Batı Roma 476 yılında, Doğu Roma (Bizans) ise 1453'te yıkılmıştır.
* Bozdoğan Kemeri(istanbul), Çemberlitaş(istanbul), Ogüst Mabedi ve Roma Hamamı (Ankara), Aspendos tiyatrosu (Antalya) Romalılardan kalan ünlü eserlerlerdir.
* Romalılar Mısırlılardan aldıkları Güneş takvimini JÜLYEN TAKVİMİ adıyla geliştirdiler.
* Fenikelilerin bulduğu harf yazısı(alfabe), İyonlar yoluyla Yunanlılara ve onlardan da Romalılar'a geçmiş, Romalılar bunu geliştirerek LATİN ALFABESİNİ oluşturmuşlardır.
* Roma'da ilk yazılı kanunlar 12 Levha Kanunlarıdır. Roma kanunları günümüz Avrupa hukukunun temelini oluşturur.

4)- BİZANS İMPARATORLUĞU(DOĞU ROMA İMP.):
* Merkezi İstanbul olan bu devlet 1453'te Fatih Sultan Mehmet tarafından yıkılmıştır.
* Ayasofya, Aya İrini, Hora, Sergios ve Baküs kiliseleri ile Yerebatan ve Binbirdirek Sarnıçları en ünlü eserleridir.

23 Mayıs 2011 Pazartesi

MEZAPOTAMYA MEDENİYETLERİ

Verimli toprakları ve uygun iklim şartları nedeniyle çok eski zamanlardan beri yoğun göçe sahne olmuş Mezopotamya, birçok farklı kültür ve halkın karıştığı bir bölge olmuştur ve bu nedenle de medeni gelişime sahne olmuştur. Bilinen ilk okur yazar topluluklara ev sahipliği yapmış bölgede birçok medeniyet gelişmiştir ve bu sebeplerden Medeniyet(ler) Beşiği olarak da anılmıştır. Hiçbir zaman Mezopotamya olarak anılan belirli bir siyasi mevcudiyet olmadığı gibi sınırları belirli bir bölge değildir. Basit anlamda Yunan tarihçileri bu bölgeyi anmak için bu ismi anmışlardır.


Mezopotamya: Güneydoğu Anadolu'dan başlayarak, Basra Körfezine kadar uzanan, Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki bölgeye Mezopotamya denir. Mezopotamya Verimli topraklara sahip olması, iklim şartlarının uygun olması gibi nedenlerden dolayı sık sık istila ve göçlere sahne olmuş, insanlar arasındaki kültür etkileşimi fazla olduğundan medeniyet bu bölgede gelişmiştir.

        
 BAŞLICA MEZOPOTAMYA KAVİMLERİ: 
  1- Sümerler                                                                

  2- Akkadlar                                                                  
  3- Elamlılar                                                                  
  4-Babilliler
  5-Asurlular







22 Mayıs 2011 Pazar

SÜMERLER

Sümer, Sümerliler, M.Ö. 3500 - M.Ö. 2000 yılları arasında Güney Irak'ta (Mezopotamya) yerleşik olan, medeniyetin beşiği olarak bilinen coğrafi bölge ve medeniyet.
Mezopotamya'da ortaya çıkan sayısız medeniyetin temelini Sümerliler atmıştır. Ayrıca yazı ve astronomi de ilk kez Mezopotamya'da Sümerlilerde ortaya çıkmıştır. Genel kanı Sümerlilerin çağdaşı olan halklarla yakın etkileşimi sonucu benzerliklerin olduğu yönündedir.
Mezopotamya'da yaşayan birçok farklı kavimden ilk öne çıkan ve daha sonraki medeni oluşumların temelini atan Sümerlilerdir. Gerek yazı, dil, tıp, astronomi, matematik, gerekse din, fal, büyü ve mitoloji gibi alanlarda ilk öne çıkan ve bilinen toplum Sümerlilerdir. "Yaratılış" ve "Tufan"a ilk kez Sümerlilerde rastlanır. Sümer döneminde 21'i büyük olan yaklaşık 35 büyük şehir ve kasaba vardı. Bunlar arasında Kiş, Nippur, Zabalam, Umma, Lagaş, Eridu, Uruk ve Ur sayılabilir.

21 Mayıs 2011 Cumartesi

AKADLAR

Akadlar (M.Ö. 4000 - M.Ö. 2100), M.Ö. 4 binde Arap Yarımada'sından Mezopotamya'ya ilk gelen ve yerleşen Sami asıllı bir kavimdir. Akad kralı Sargon Sümerleri yenmiş ve bu devleti kurmuştur.
Devletin başkenti Akad'dır. İlk düzenli ordu sistemini kurmuşlardır. Sümerliler'in kuzeyinde, Fırat Nehri boylarında tarihte ilk bilinen imparatorluğu kurdular. Sümer kültüründen etkilendiler ve bu kültürü Ön Asya'ya yaydılar. Sargon'un ölümünden sonra devlet zayıfladı ve Sümerliler tarafından ortadan kaldırıldı (M.Ö. 2100).
Sami kökenli bir halk olan Akadlar (veya Akkadlar) 3. binyılın ortalarında yaklaşık iki yüzyıl boyunca Mezopotamya'da hüküm sürmüştürler. Bütün Mezopotamya'yı egemenlikleri altına alan ilk topluluk oldukları gibi idarecileri önceki Kent Kralı imgesinin yerine Evrenin Kralı simgesini ortaya çıkarmışlardır. Bu kavramı belki de ilk kullanan topluluk olarak Akadlar kültürel anlamda Sümerlerin mirasçılarıdırlar ve Sümer kültürünü büyük oranda benimsemiştirler.
Akad sülalesinin kurucusu Sargon ve torunu Naram-Sin Akad İmparatorluğunun en önemli liderleri olmuşlardır. Akadların zayıflama döneminde Sümer kentleri tekrar egemenliklerini elde etmiş ve 3. Ur Sülalesi'nin Mezopotamya'daki yükselişiyle birlikte Akadların dönemi son bulmuştur.
Kuzey Mezopotamya'dan güneye doğru genişleyen Sami halkının yerleşim yerleri, Sümer şehirlerine kadar dayanmıştır. Hatta birçok şehirde, Samiler ücretli asker olarak Sümer ordularında yeralmışlardır.
Sümer tarihinde çok önemli bir yer alan Kiş şehrinin sarayında kral Urzababa'nın baş muhasebecisi olan ve Sami halkına mensup olan Sargon, M.Ö. 2350 yılında bir savaştan yenik dönen kralına darbe düzenleyerek tahta geçmiştir. Sami halkının ilk kralı olan Sargon, Kiş şehrini ele geçirdikten sonra, güneye doğru ilerleyerek diğer Sümer şehirlerini de sınırları içine aldı. Sargon yaptığı bütün seferlerinde kuşattığı topraklara, Sami kültürünü ve dilini de götürmüştür. Sümer kültürünü temel alan ve kendi kültürüyle bütünleştirerek özümseyen Akadlılar, büyük bir medeniyeti geliştirdiler. Böylece dünyada ilk kez, bu kadar geniş bir alan üzerinde, merkezi bir devlet kuruldu.

20 Mayıs 2011 Cuma

ELAMLILAR

Elamlar ya da Elamlılar M.Ö 1400'den itibaren Güneydoğu Mezopotamya'da varlık göstermişlerdir.
Sümerler ve Akadlar ile birçok savaş yapmışlar ve zaman zaman bu devletlerin boyunduruğunu kabul etmişlerdir. Başkenti Sus şehri olan Elamlar bilim ve teknikte ileri olmamalarına rağmen güzel sanatlar ve süsleme alanında büyük gelişme göstermişlerdir. Tarımla ilgilenen Elamlılar çok tanrılı dinlere inanmışlardır. Elamlar, Sümerlerin doğusunda yaşamışlar ve bölgede kalıcı bir eser bırakmamışlardır.M.Ö.3000'den M.Ö. 640'a kadar varlıklarını korumuşlardır.

Site şehir devletleri şeklindedirler. Başkentleri Susa olan ve kendilerine özgü bir dil, yazı ve kültüre sahip bulunan Elamlılar'ın, kökeni bilinmemektedir. Sümer ülkesinin doğusunda Kerha ve Karun Irmakları'nın geçtiği bölgededir. Sümer egemenliğine son vermişlerdir. Asurlular tarafından ortadan kaldırıldılar. Merkezleri Sus şehridir.Sami kökenlidirler. Elamca Ve Türkçe Bazı Sözlerdir.

19 Mayıs 2011 Perşembe

BABİLLER

Babil, Mezopotamya'da, adını aldığı Babil kenti etrafında kurulmuş, Sümer ve Akad topraklarını kapsayan eski bir imparatorluktur. Babil'in merkezi bugünkü Irak'ın El Hilla kasabası üzerinde yer almaktadır . Kuze Babil Devleti ise, Şırnak ilinin İdil ilçesi güneyinde Babil köyünde kurulmuştur. Babil halkının büyük bir kısmı Sami ırkındandırlar.
İsmi verilmemekle beraber Kur'an'da Babil Kulesi'ne benzer bir kuleden bahsedilir. Hikaye Tevrat'taki ile benzer olmasına rağmen Babil'de değil, Musa'nın yaşadığı dönemde Mısır'da geçer. Firavun Haman'a, kendisine kilden bir kule inşa etmesini, çıkıp Musa'nın tanrısına bakacağını söyler.
Kur'an'da Babil şehrinden Bakara Suresi, 102. ayette bahsedilir. Harut ve Marut isimli iki melek, insanları imtihan etmek için Allah tarafından babil'e gönderilirler. Burada insanlara sihir öğretirler. Melekler sihrin küfür olduğunu söyledikleri halde insanlar sihir öğrenmekte ısrar ederler ve karı-kocayı ayırmaya yarayan sihirler öğrenirler.
Babilden Yakut el-Hamavi'nin yazmalarında ve Lisan el-Arab'da bahsedilir. Öyküye göre tüm insanlar rüzgarın önüne katılarak bir yerde toplanırlar. Buraya sonradan Babil denir. Babil'de insanlara Allah tarafından değişik lisanlar tahsis edilir ve yeniden rüzgarla geldikleri yerlere dağıtılırlar.
9. yy İslam tarihçilerinden el-Tabari'nin "Peygamberler ve Krallar Tarihi" adlı eserinde daha detaylı bilgi verilir. Öyküye göre Nimrod Babil'de bir kule inşa ettirir. süleyman bu kuleyi yıkar ve o zamana kadar aynı dili konuşan insanların dilini 72'ye ayırır. 13. yy. İslam tarihçilerinden Ebu el-Fida da aynı öyküden bahseder ve İbrahim'in atası Hud'un kendi dilini (İbranice) muhafaza etmesine izin verildiğini ekler. Zira Hud kulenin inşasına katılmamıştır.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

ASURLAR

Asur krallığın merkezi oldu ve Asurlular M.Ö. 19. yüzyılda kurdukları devleti giderek genişlettiler. M.Ö. 1300'de Asur kralı I. Salamanasar, Kalde ve Asur ülkelerini birleştirdi. Sonra bir ara Hititler'in egemenliğine giren asurlular M.Ö. 14. yüzyıl ortalarına doğru yeniden egemenlik elde ettiler. Kral I. Tiglat-Pileser zamanında (M.Ö. 1100) Karadeniz ve Akdeniz'e kadar sınırlarını genişlettiler.
Kral 2. Sargon iki kez Babil'i ele geçirdi. Suriye ve Mısır'ı yendi. Asur devleti, Asurbanipal (M.Ö. 668-626) en parlak dönemini yaşadı. Nil Nehri ile Basra Körfezi arasındaki tüm ülkeleri egemenlik altına aldı. Fakat bu dönem uzun sürmedi. Asur devleti, Medler'in saldırısı sonunda yenilerek ortadan kalktı (M.Ö. 612).

Asurlular, Aslen Kuzey Irak'ta, Dicle kıyısında bulunan Aşur/Asur (Qalat Şarqat)şehri ve çevresinde yaşayan bir Sami toplulukken özellikle M.Ö. 2000 sonrası doğu-batı arası global ticaretten faydalanarak gelişmiş ve topraklarını genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüş eskiçağ halkı. Başkentleri Ninova'dır. Mutlak monarşi ile yönetilmişlerdir.
İlkçağda, Ortadoğu'nun en büyük imparatorluklarından birinin merkezi olmuştur. M.Ö. 2. binyıl'ın başından itibaren özellikle Anadolu'da koloniler kurmuş, Anadolu'ya yazıyı taşımışlardır. Asur ülkesi, önceleri Babil'e, M.Ö. 2. binyılın büyük bölümü boyunca Mitannilere bağımlı kalsalar da MÖ 14. yüzyılda bağımsızlıklarını kazanmış ve Fırat'a kadar topraklarını genişleterek buralara yerleşmişlerdir. Daha sonra Mezopotamya'da, Anadolu'nun güneydoğusunda, zaman zaman da Suriye'nin kuzeyinde büyük güç kazanmışlardır.

17 Mayıs 2011 Salı

MISIR MEDENİYETİ

  MISIR

* Kuzey Afrika'da NİL NEHRİ ve etrafında kurulmuş olan bir medeniyettir.
* Etrafının çöl ve denizlerle kaplı olması, diğer medeniyetlerle etkileşiminin daha az olmasına sebep olmuştur. Bu yüzden Mısır Medeniyeti KENDİNE ÖZGÜ bir medeniyettir.
* Önceleri NOM adı verilen şehir devletleri varken, MÖ.IV. binden itibaren Kral MENES'ten itibaren merkezi krallık haline gelmiştir. Kral Menes'le FİRAVUNLAR DEVRİ başlar.
* Mısır krallarına FİRAVUN denirdi. Firavunlar dini ve siyasi otoriteyi kendilerinde toplamışlardı. Kendilerini Tanrı olarak ilan etmişlerdi.
NOT: Mısır'daki TANRI KRAL anlayışı, Mezopotamya'da ise RAHİP KRAL anlayışının egemen oluşu hem Mısır hem de Mezopotamya'da LAİK olmayan yönetim anlayışını yansıtmaktadır.
* Dinleri çok tanrılıdır. tanrılarını insan veya hayvan şeklinde tasavvur etmişlerdir. Firavunlar için PİRAMİT'ler yapmışlar, ölülerini mumyalamışlardır. Bu durum öldükten sonra dirilme inancının olduğunu göstermektedir. Halk mezarlarına ise LABİRENT denilirdi.
* MÖ. 525'te Persler, MÖ.333'te de Büyük İskender tarafından işgal edilmiştir.
NOT: Büyük İskender'in istilası ile Yunan ve Mısır medeniyetleri birbirini etkilemişlerdir.
* MÖ.1280'de Hititlerle KADEŞ ANTLAŞMASINI imzaladılar.
* Kendilerine özgü HİYEROGLİF (Kutsal resim yazısı) yazısını kullanmışlardır.
* Yazılarını PAPİRÜS adı verilen bitki yapraklarına yazmışlardır.
* Eczacılık, kimya ve tıpta gelişmişlerdir.(Mumyacılık)
* Matematikte Pi sayısını buldular. Astronomide gelişmişlerdi. Rasathaneler kurmuşlar ve Nil nehrinin taşma sürelerini hesaplamışlardı.
NOT: Dünyada GÜNEŞ YILI esasına dayalı ilk takvimi Mısırlılar yapmışlardır. Romalılar Mısırdan aldıkları bu takvimi geliştirerek bugün kullandığımız Milat takvimini oluşturdular.
* Mısır ekonomisi tarım, ticaret ve madenciliğe dayanıyordu.

PERS İMPARATORLUĞU

M.Ö. 550'de Persler Büyük Kiros (ya da II. Kiros ya da II. KYROS) önderliğinde birleşerek kuzeydeki Medleri yıkmış ve bir devlet haline gelmişlerdir. Bundan sonra Kyros fetih hareketlerine girişmiştir. Bu fetihlerde ise Babil, Fenike gibi zengin yerleri fethedip ülkeyi zengin bir krallık haline getirmiştir. Ermenistan'ı, Lidya'yı ve Krezus'ün servetini ele geçirip tüm Anadolu'yu hakimiyeti altında birleştirmiştir. Anadolu'yu ele geçirdikten sonra Babil'e saldırmış ve orayı da fethedip kendini Babil kralı ilan etmiştir. Bundan sonra ise Mısır'a saldırma hazırlıklarına başlamış, kuzeydoğuyu sağlamlaştırmak için iskit-saka imparatorluğu ile savaş yapmış ve bu savaşların birinde Kraliçe Tomrisin ordusuna mağlup olarak hayatını kaybetmiştir.
Yerine ise oğlu Kambis geçmiştir. Kambis devrinde Mısır fethedilmiş, Kartaca'ya kadar Pers ordusu ilerlemiş, ancak Kartacalıları geçememiştir. Kambis döneminde İranlı kabileler ayaklanmışlardır, bunlar Gomata isimli bir Med rahibinin başını çektiği mecusiler dir.
Kambis Mısır dönüşü ölmüş, yerine ise ünlü Pers İmparatoru I. Darius geçmiştir. İlk olarak kabile isyanlarını bastırmış ve çeşitli alanlarda devrim niteliğindeki hareketlere girişmiştir. I. Darius da fetih hareketlerine girişmiş, İmparatorluk sınırları doğuda Hindistan'a dayanmıştır. Kafkasya'ya doğru İskitlere karşı da sefer yapmış, ama başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Daha sonra batıya yönelip, Trakya, Makedonya ve Ege'ye saldırıp buraları ele geçirmiştir. Bunun üzerine Spartalılar, Darius ve oğlu Kserkes'e karşı Salamis Deniz Savaşı'nı yapmışlardır. Salamis Deniz Savaşı'nda elde edilen ganimetlerin bütünü Büyük İskenderin fethinde ele geçirilmiştir.
II. Artakserkes döneminde devlet hızla çözülmeye başlamış, İmparatorluk'ta ayaklanmalar olmuş, Mısır bağımsızlığını ilan etmiştir. İsyanlar güçlükle bastırılmış, ama daha sonra III. Darius döneminde Pers İmparatorluğu'na Büyük İskender son vermiştir.
Anadolu'ya hakim olan Perslerin satrapları ülkeyi imar etmek için çaba göstermişlerdir. Bu çalışmalar sırasında Bodrum'da yapılan Mausoleum (Mozole kral mezarı) dünyaca ünlü eserlerden biridir. Ahameniş imparatorluğu bugüne kadar Şark'ta ki en geniş imparatorluk olmuştur..Ege'ye ve Hint'e uzanan gerçek anlamda imparatorlukgerçekleştirildi.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

EGE VE YUNAN MEDENİYETLERİ

- Ege ve yunan medeniyetleri Girit Yunanistan Makedonya Trakya ve batı Anadolu’da yaşayan toplulukların meydana getirdiği bir medeniyettir
- Ortaya ilk çıktıkları yer Girit adasıdır
- M.Ö. II. Binde dorlar Yunanistan Anadolu’dan geldi MÖ 7. yy da dorlar tarafından yıkıldılar
- Dorlarla beraber polis adı verilen şehir devletleri kuruldu
- En önemli şehir devletlerinden Atina ve Isparta
- Yunanlarda çok tanrılı bir din vardı
- Tanrıların olimpos dağında oturduğuna inanılırdı
- Her dört yılda bir zeus adına olimpiyat oyunları düzenlenirdi
- Halk üçe ayrılırdı; büyük toprak sahibi soylular,tüccarlar,küçük toprak sahipleri
- Bir de köle sınıfı vardı ve bunların hiçbir hakkı yoktu
- Halk geçimlerini zeytincilik balıkçılık ve hayvancılıktan kazanırlardı
- Zamanla ticaretin gelişmesiyle Ege ve Karadeniz kıyılarında koloniler kurdular
- VIII yy da FENİKELİLERDEN ALDIKLARI yazıyı kullanmışlardır
- En önemli destanlar homerosun ilyada ve odise destanlarıdır
- Filozoflar:Sokrat Eflatun Aristo Tarih alanında:Herodot Tukidides Ksenefon HİPOKRAT MODERN TIBBIN KURUCUSUDUR.

15 Mayıs 2011 Pazar

GİRİT MEDENİYETİ



Girit Uygarlığı ya da Minos Uygarlığı, Tunç Çağı'nda bugün Yunanistan'a bağlı olan, Ege Denizi içindeki Girit Adası'nda, M.Ö. yaklaşık 3500'lerde doğmuş bir uygarlıktır. Minos Uygarlığı, M.Ö. 2700 ile 1450 yılları arasında en parlak dönemlerini yaşadı ve yavaş yavaş eski gücünü yitirmesinin ardından Girit üzerinde Miken kültürü baskınlaşmaya başladı.
Girit Uygarlığı'nın tüm dünyada yaygın olarak kullanılan bir adı olan Minos terimi, ülkenin mitolojik kralı Minos'tan esinlenerek İngiliz arkeologlar tarafından türetilmiş ve daha sonra köklü bir biçimde yerleşmiştir. Ancak Giritlilerin bu dönemde kendilerini ne olarak adlandırdıkları bilinmemektedir. Eski Mısır kaynaklarında Keftiu, Sami dillerindeki Kaftar ve Suriye'deki Mari kentinde bulunan yazıtlarda Kaptara olarak geçen bir yer adının Girit Adası'na ait olduğunu sanılmaktadır. Girit Uygarlığı'nın dağılmasından sonra ortaya çıkan Odysseia destanında Homeros, Girit'in yerlilerini Eteokritiki (Yunanca: Ετεοκρητική, Gerçek Giritliler) olarak adlandırmıştır. Bunların, Girit Uygarlığı'nın yıkılması ile Miken Uygarlığı'nın oluşması arasındaki süreçte, önceden adada yaşayan Giritlilerin torunları olduğu sanılmaktadır.
Girit sarayları adadaki arkeolojik kazı çalışmaları sonucu ortaya çıkarılmış en önemli en bilinen yapı türleridir. Bu saraylar, arkeologlar tarafından gün yüzüne çıkarılan pek çok belgenin söylediklerine göre yönetim işlerinin hâlledildiği noktalardı. Bugüne dek adada bulunan ve toprak altından çıkartılan her bir sarayın kendine özel bir özelliği vardır ve hiçbiri birbirine benzememektedir. Ancak kendilerini diğer yapılardan ayıran ortak özelliklere de sahiplerdir. Her bir saray, iç ve dış merdivenler ile ulaşılabilecek çokkatlı yapılardır. Sarayları oluşturan ögeler arasında kuyular, çok büyük kolonlar, depo ve kilerler ile geniş avlular da vardır.

14 Mayıs 2011 Cumartesi

MİKEN MEDENİYETİ

Miken (Mykēnai) kültürü, tunç silahlı Hint - Avrupa göçebe topluluklarından Akaların, M.Ö. 1800'lü yıllarda Yunanistan'ı istila ederek, yerli neolitik çiftçiler üzerinde feodal-askeri bir egemenlik kurmasıyla başlayan bir kültürdür.
İzleyen yüzyıllarda Yunanistan yarımadasının tüm hâkimiyetini ele geçiren Miken uygarlığının en parlak dönemi M.Ö. 1400'lü yıllarla M.Ö. 1100'lü yıllar arasındadır. Bu dönemin başlarında Girit adasındaki Minos uygarlığını yıkan Miken kralları, tüm Doğu Akdenizdeki Minos ticaretini de kontrol altına almışlardır. Daha doğrusu, Doğu Akdeniz'deki Minos ticaret gemilerinin yerini, Yunanistan, Batı Anadolu kıyıları ve Girit'in oluşturduğu üçgenin pek dışına çıkamamakla birlikte Miken korsan gemileri almıştır.
M.Ö. 1400'lü yıllardan itiibaren geliştirilen Doğrusal B hece yazısı, Miken Yazısı ya da Miken Yunancası olarak bilinir.
Doğu Akdeniz'de Minos deniz ticareti egemenliğinin bu şekilde yok olması, Fenike kentlerinin ticari anlamda tüm Akdeniz'e yayılmalarına olanak sağlamış, Akdeniz'deki pek çok Fenike kolonisinin yanında Kartaca'nın da kurulmasına ve giderek gelişmesine yol açmıştır.
Miken yayılması kara yönünde Teselya, Trakya ve Çanakkale Boğazı yoluyla Batı Anadolu yönünde olmuştur. Bu ilerlemede ilk engel olan Troya, M.Ö. 1.150 yılları dolaylarında Miken birleşik ordusunca yıkılmıştır. Homeros'un İlyada destanında konu edilen Troya Savaşı sırasında Miken savaşçıları Batı Anadolu yerleşimlerine akınlar düzenlemişlerdir. Bunun sonucunda tüm Batı Anadolu yerleşimleri Troya'ya birlik göndererek destek olmuşlardır.
Miken siyasi varlığı, M.Ö. 1100 yılları dolaylarında Makedonya'dan gelen demir silahlı Dor akınlarıyla son bulmuştur. Akaların egemeniğine MÖ 1200 yıllarında Yunanistan'a giren Dorlar son vemiştir.

13 Mayıs 2011 Cuma

YUNAN MEDENİYETİ

M.Ö. 8. yüzyılda Miken Uygarlığı'nın çöküşe geçmesi ile Yunanistan, Karanlık Çağ'ından çıkmaya başladı. Gerek kültürel gerekse toplumsal alanda büyük canlanmalar başladı.Okuryazarlık kayboldu ve Miken yazısı unutuldu. Fakat Yunanlar Fenike Alfabesi'nden Yunan Alfabesini yarattılar. M.Ö. 800'lerde ilk yazılı kayıtlar görülmeye başladı. Yunanistan, daha sonra tüm Yunan coğrafyasına model teşkil edecek olan, her adanın, vadinin ve ovanın, deniz ya da dağ sınırları ile birbirinden ayrıldığı, kendi kendini yöneten küçük yönetim birimlerine ayrıldı.
Nüfus M.Ö. 800'den 350'lere kadar tahminen 700.000'lerden 8-10 milyona kadar çıktı ki bu tarıma elverişli arazilere oranla olması gerekenin çok üstündeydi. Bu nedenle M.Ö. 750'lerden itibaren Yunanlar her yönde koloniler kurmaya başladılar.

İlk olarak doğuda Anadolu Yarımadası'nın Ege Denizi kıyıları kolonize edildi. Daha sonra Trakya ve Kıbrıs adasında koloniler kuruldu. Marmara Denizi çevresi, Anadolu'nun Karadeniz kıyıları ve hatta günümüzdeki Ukrayna kıyıları bile sömürgeleştirildi. Bunun yanı sıra doğuda İllirya (Balkan Yarımadası'nın Adriyatik Kıyıları), Sicilya, İtalya'nın doğu uçları ile Fransa'nın güney kıyıları, Korsika, Libya ve Mısır'da bile Yunan kolonileri kurulmuştur. Günümüz modern şehirlerinden Siracusa (Συρακούσαι) Sirekuse Kolonisi, Napoli (Νεάπολις) Neopolis Kolonisi, Marsilya (Μασσαλία) Massaliya Kolonisi ve İstanbul (Βυζάντιον) Bizantion Kolonisi tarafından, koloni devleti olarak kurulmuş olan yerlerdir.
Milattan önce 6. yüzyıla gelindiğinde Yunan dili ve kültürü coğrafi olarak topraklarının kapladığı alandan çok daha geniş bir alanda etkiliydi. Yunan sömürgeleri dinî ve ticari yönden geldikleri şehirlere bağlı olsalar da politik yönden kendi kontrolleri kendi ellerindeydi. Eski Yunanlar hem anayurtlarında hem de kolonilerinde kendilerini bağımsız küçük topluluklara bölmüşlerdir. Pólis adı verdikleri şehirler Yunan hükûmetinin ana birimleri olmuşlardır.
Bu dönemde hem Yunanistan'da hem de denizaşırı sömürgelerinde büyük ekonomik gelişmeler olmuş hem de insanların yaşam standartları oldukça iyileşmiştir.Bazı ekonomi tarihçilerine göre, Antik Yunanistan endüstrileşme öncesi ekonomilerin en gelişmişlerinden biridir. Yunan işçisinin ortalama günlük ücreti yaklaşık 12 kg buğdaya denk geliyordu. Bu, ortalama günlüğü yaklaşık 3,75 kg olan Roma döneminde bir Mısırlı işçinin ücretinden yaklaşık 3 kat daha fazlaydı.